“Hayatın anlamı nedir sizce?” diye soranlar olmuştur mutlaka size de. Kanaatten ve tespitlerimden ve de sevgiden saygıdan ötürüdür k; önce insan kendine sorsa bu soruyu?!
Sorduğunu farz edelim: Cevaplar farklı farklı olacaktır. Bu durum göstergesinden çıkaracak olan çıkarımda; “Algıda Seçicilik” saptamasını ezber etmiş papağan gibi söyleyenler mi saptar gerçeği? Aslı astarında ise analitik olanı ve bilimsel verileri yerli yerine yerleştiren işin ehli kimseler bilir. Dolayısıyla herkes aklı erdiği kadarıyla cevaplıyor hayatın anlamını. Her on kişiden beşinin cevap verdiği soruya, “kem küm” ederek yuvarlak laflar edenler var. Sonuç itibarıyla cevap tatmin edici olmayacaktır. Kişiye özel zekâda da “pratik zekânın” rolü var ama bilgi yoksa ilimden bir haberse cevaplar bilgi toplumu olmak için daha çok yol kat edilecek demek ki.
RUHU VAR MI BUNUN ŞUNUN DİYE SORDUNUZ MU SİZ HİÇ?
Bazı insanlar dümdüzdür bazıları inişli çıkışlı yaşamdan nasiplenen, hayatını tırnaklarıyla var eden ve bir o kadar da dolan başaklar gibi eğri olanlardandır. Fazla ve boş laf etmez o kimseler ama bir konuştu mu “pir” konuşur…
Ruhu vardır dilin…
Ruhu vardır tavır ve davranışın…
Ruhu vardır sevginin ve sevgisizliğin…
Öfkenin ve boynu büküğün de ruhu vardır.
Ruhu olan her olgu insanla özleşirken; özden gelene eyvallah… İnsana yakışana da amenna…
Ruhu vardır, “önce insan ve tabiat ana” diyen ve hayatı sevgiyle ören bu gibi kimselerin. Sevgileri yüreklerinden taşanda, sevdaları diplerden fışkıran bir yaşam sevincinde ortak bir gönül heyecanında buluşturur sizi umutla…
Var mı böyleleri?
Ararsan bulursun… Etrafına bir bak hele… ne cevherler çıkacak bahtına… Ve bu gibi yaşam enerjisi donanımla dolmuş hatta taşmış kişiyi gördün mü sıkı sıkı sarıl ona… Çünkü o kişi toplum ruhunu canlandıran ağzı iyi laf yapan ve içinde ruh barındıran biridir.
EVLERDE VAR MI RUH? SOKALARDA RUH GEZER Mİ?
Evi dayalı döşeli ve çok güzel dizayn edilmiş. Hangi mimar dekore etmişse güzel etmişte gelgelelim bir eksiklik var o evde!
Ha işte tam bu noktada “ruh işi” devreye giriyor. O evde ruh yoksa evin güzelliği kimin umurunda. Hani aileyi aile yapanın çocuk olduğu gerçeğindeki gibi; evin içinde ve bahçesinde cıvıl cıvıl koşturan hayatı anlatan çocukların yaşam enerjileri gibi olan o saf enerji…
Ruh işte tam orada kurulmuş hayatın yaşanılası sevilesi yanının perçinliyor.
Güzel bir kadına ya da yakışıklı bir erkeğe bakıyorsunuz; duvardaki resme bakar gibi kalakalıyorsunuz! Neden? Ruh yok çünkü ruh…
Adam ya da kadın okullar bitirmiş okumuşta okumuş hatta bilgiden taşmış sanırsınız da… Üşenmeyin biraz eşeleyin altından boş bir kalıp çıkar. Ukalalık da cabası… “Her şeyi ben biliyorum” diyen bir ego beslemesi. Hadi oradan de geç…
Ruhu çoktan onu egosuna telim etmişte haberi yok zavallının.
Kendisini bulunmaz “Hint Kumaşı” sanan biri senin gibi mi ey ruh?!
Var onlardan var… İçi kof … Yarı cahil, yarı aydın vesaire…
Onları da buradan uyarayım da: “Seni gidi seni…”
Ben ve o ve biz seni gördük, öyle sosyal medyada falan bir iki ‘laf salatasıyla’ benden ondan önde misin sanki sen!?
“Açtırma kutuyu söyletme kötüyü” diye dilimize yerleşmiş; güzel deyişlerimiz vardır bizim. Bir iki şiir ezber etmiş ve meydanlarda ısıtıp ısıtıp bu şiirlere sığınmış, yetinmemiş sosyal demokrasiyi savunmuş ama ve lakin sorsanız anlamını bilmez birileri de var ve bunların da ruhu tek yönlü çalışan menfaat ruhunda takılı kalmış bozuk plakta.
RUHUM BEDENİM CANIM DİYORSANIZ RUHUNUZ VAR DEMEKTİR ZATEN
Bir başkasının acısını yüreğinde hissediyorsan, seviyorsan insanı, garibanın halinden anlıyorsan, gerçek aydını anlıyorsan, kadını iteleyip kakalamıyorsan… Seçilmiş bir başkansan ve böbürlenmeden gerçek ihtiyaç sahibini tespit edebiliyorsan ve kendin için değil oyunu aldığın insan için varsan işte o vakit ruhun var…
Aksi halde bana ne senin en tepedeki şaşaandan… Ona ne… O açken sen kendi etrafınla meşgul olurken ruhun rahatsa eyvallah.
Değilse zaten ruh gerekeni yapar.
“Benim de canım var bende insanım
Benimde kalbim var bende insanım…”
Diye bir şarkı vardı dilimize düşmüş. İşte budur gerçek. İnsan olma ruh taşıma gerçeği… Üstüne üstlük ve “gerçek sanatçılar kimselerin” diyemediğini derken onların ruhuyla barış ve onlara mücevher titizliğinde kuyumcunun işleyişinde davranmaktan yüksünmemekte ruh olgunluğu değil mi?
RUHUM SENİLE
“Hani yanında değilim ya ama ruhum seninle…” der ya birileri… Yalan külliyen yalan…
Hani bir müzeye gidersiniz ve oradaki yaşanmışlıkları hissedersiniz yüreğinizde. O hiç tanımadığınız birileriyle ruhunuz buluşmuştur belki de.
Yaşayan insanla buluştunuzsa “bundan alası Şam’da Kayası”.
Fakat lakin ve çok rastlanan “ruhsuz” dediğimiz tiplere de “güle güle sana” derken bu soruları sormaktan alıkoyma kendini.
“Ruhun var mı ki benimle olsun?” diyesin var ve iç sesin seninle konuşurken kendinle konuşta, ara sıra da olsa; iç sesini dışa vur. Aksi takdirde; o sesi kendine saklarken sen; ruhsuz kazulet durumunda kalır, anlasın kendinde olmayanı. Onun için kendine saygın bile aforoz edecek seni; ona göre. Öyle yağma yok… Yani; “hep bana rab bana…” demekte yok. Sen bilmezsin ama o bilir. Yani; ruh hesaplar, ruh temizler ve ruh senden benden daha iyi bilir işini. Naçizane fikrimden süzülende; söylemeden geçemeyeceğim; ruhu olanları hiç yabana atma sen… Ruh, konuşur… ruhsuz da put gibi durur. İşte burada esas olan gerçek budur: Ruh varsa insan var.
YORUMLAR