Yüzyıllık Cumhuriyetimizin ilk adımı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Samsun’a eski Bandırma Vapuruyla çıkmasıyla başladı. O ilk özgürlük meşalesi Kurtuluş Savaşının başlangıcının temeli 19 Mayıs 1919 gününde Samsun’da atılmıştı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve vatanperver arkadaşları. Yüzyıl öncesindeki o günlerde; vatanımız dış düşmanlar tarafından işgal edilmiş, ülkemiz esaret altına alınmaya başlanmıştı.
19 Mayıs 1919 sadece bir milletin Kurtuluş Savaşını başlatması değil, bir milletin dirilişi ve emperyalizme karşı birlik oluşuydu. Bu birlik ve beraberliği sağlayacak olan da Anafartalar Fatihi, Çanakkale Meydan Muharebesi Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile koskoca bir milletti.
KURTULUŞ SAVAŞI VE KUVAYI MİLLİYEDEKİ GENÇLER
Sakarya’da Dumlupınar’da ve tüm cephelerde düşmanı püskürten Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve Kuvayı Milliye ile taçlanan gizli kahramanlar, vatansever erkekler de vardı. Kuvayı Milliyeci erkeklerden birileri de benim anneannemin iki erkek kardeşiydi. Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla babaları (onlar çocuk yaştayken) hain bir pusuda katledilen iki genç erkekti o Kuvayı Milliyeciler. Eski Yugoslavya’dan zorunlu göç etmiş ve salt Müslüman oldukları içinde ataları öldürülmüş bir ailenin evlatlarıydı Rıfat Rahmi ve Yakup. 1910 da başlayan Birinci Cihan Harbi’nde doğdukları şehirden öz vatanları Türkiye’ye kaçarak gelenlerdendiler. İstiklal Savaşı başladığında da Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün kurduğu Kuvayı Milliye Cephesine katılarak, anneleri ve kız kardeşlerini Ankara’da bırakarak cepheden cepheye koşuyordular. Bu gizli kahramanlardan ikisi de Rıfat Rahmi, Yakup adlı Müslüman ve Boşnak asıllı gençlerdiler.
BİR KUVAYICI ERKEĞİN KIZKARDEŞİ VE AİLESİ
Yakup ve Rıfat Rahmi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki cephesine katılırken ailesi ile görüşemedi uzun yıllar boyunca. İki Kuvayı Milliyecinin kız kardeşleri ve annesi; kendi cabalarıyla Kurtuluş Savaşı’nda bayrak dikiyor, Gazi Mustafa Kemal’in ordusunun muzaffer olması için çalışıyorlardı güçleri yettiğince.
HERKESİN BİR HİKÂYESİ VAR SAVAŞ ZAMANINDA GERÇEK BİR KADIN GERÇEK BİR YAŞAM HİKÂYESİ
Anneannem o zamanlar on beş yaşında ve Ankara’dan Eskişehir’e gitmek üzere bindiği bir kara trende; Kuvayı Milliye karşıtı bir vatan hainin onu gözüne kestirmesiyle direnişini “vatan için ömrüm de gençliğim de feda” diyerek hikâyesine başlatıyor. O, bindiği kara trende; onları takip eden bir vatan haini erkeğin tehditlerine boyun eğmek zorunda kalıyor. Ne yazıktır ki, tren yolculuğu ve sonrasında o yaşlı adam; ona zevce olmazsa; ağabeylerini ihbar edeceğini söylüyor Nazife ve ailesine. Açıkça tehdit ediyor ve de o sıra Eskişehir’de bulunan kızın ağabeylerine baskın yedireceğini söylüyor ve uzun zamandır aileyi takip ettiğini de belirtiyor. Yaşları küçük iki kız ve dul bir anne olan çaresiz kadını faka bastırıyor o hain adam. Kendinden 50 yaş küçük kızla evlenmek üzere Eskişehir yakınlarındaki köyde düğün dernek kuruluyor 15 yaşındaki Nazife’ye.
Henüz yeni yetişen Nazife (anneannem) “Vatan sağ olsun” deyip kendisinden elli yaş büyük o vatan haini fırsatçı adama gelin oluyor. Nazife kız ile aynı durumda ve aynı yaş grubunda olan bir başka ailenin kızı da o köydeki bir başka yaşlı adamla evlendirilmek üzere düğün gecesine buluyorlar kendilerini hem de aynı gecede.
Oysa Nazife, savaşta olsa hayallerinden vazgeçmeyen hayalleri olan bir ergen kız o vakitlerde. Savaşın sona ermesini dileyen bir genç kız adayı. Düşman işgalinde olan yurdunda oradan oraya kaçarken işlediği kanaviçelerini denk ettiği bohçasını; Kağnı Arabasına yük yapmasın diye yol ortasına atan yeni yetişen kızlardan sadece biri. Nazife, “yine işlerim, eğer sağ kalırsam ve ülkem düşman işgalinden kurtulunca ve nasip olursa; yuvamı kurar, esaret içinde yaşamadan hür yaşarım” diyerek yol ortasına bıraktığı çeyizlerini bana anlatandı yıllar sonrasında anneannem.
NAZİFE VATAN HAİNİNDEN NASIL KURTULUR
Adına türküler yazılan güzeller güzeli Nazife onu ve ailesini tongaya düşüren adamın esaretine ve ona sahip olmasına boyun eğecek bir kız değildir ve o hain adamı düğün sonunda bırakıp kaçmak üzere planlar yapar; onunla aynı kaderi yaşayan arkadaşıyla. Yaşlı ve hain kocaya yar olamamak üzere düğün gecesinde ona içirdiği bir ilaçla adamı uyutmayı başarır ve arkadaşı da öbür yaşlı adamı aynı uyku ilacıyla uyuturlar ve önceden sözleştikleri erkek kıyafetlerini üzerlerine giyerek buluşurlar. İki genç kız korkuya yenik düşmeden; türlü korkulara gebe olan birçok tehlikeleri göze alarak yola revan olurlar. Çok zaman yayan yürüyerek, gece yarısı geçen bir at arabasının onları almasıyla Polatlı’dan Ankara’ya vardıklarında gün çoktan ağırmış, yenilenen geceye teslim olmaktadır ama iki kız da özgürlüğüne koşmaktadır.
Zorla tehdit ve şantajla o kötü adamlarla evlenen kızların anneleri adeta yasla düğünün bitmesini beklemeden o zaman tek tük olan arabayla Ankara’ya dönmüşler neyse ki. Ve kızlarını karşılarında gören anneler sevinç gözyaşlarıyla kızlarına sarılmışlar o beklenmedik gelişlerinde. Ve o günden sonrasında kızlar her dışarı çıktıklarında düşmana haine karşı tedbirli davranıp erkek kıyafeti giyiyorlarmış.
TELGRAFIN TELLERİ
Kuvayı Milliyeci Yakup, Rıfat Rahmi, Sakarya da Kızıl Irmakta ve İngiliz, Fransız Askerlerine rağmen düşman telefon telsiz telgraf tellerini kesiyorlar o sırada. O nehirlerde ‘üç gün üç gece’ aç biilaç, suya; ‘karabatak gibi batıyor çıkıyor’ ve düşmanın telgraf tellerini keserek oradan da gitmeyi başarıyorlar ve Kuvayı Milliye deki görevlerini başarıyla tamamlıyorlar Rıfat Rahmi ve Yakup.
İşte budur Kuvayı Milliye ruhu… İşte budur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular İlk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” sözü ile başlattığı zaferin ve kahramanlarının canını dişine taktıkları ölümü göze aldıkları günlerdeki bilmediğimiz gizli kahramanların yaşadıkları. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya istiklal ya ölüm” bildirisiyle kenetlenen Türk Halkıdır. Gizli kahramanlarıyla ve bir milletin direnişiyle kazanılan zaferin ardındaki kahramanlarından birinin kız kardeşinden dinlediğim bu gerçek hikâye beni her zaman onurlandırmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün “benim aziz milletim “ dediği Türk Milleti, canı pahasına istiklale koştu ve işgal altındaki yurdunda satılmış teslimiyetçi fırsatçılara rağmen Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlarımızla vatanımızı işgal güçlerine teslim etmemişlerdi.
Rahmetli anneanneciğim de İstiklal Savaşına birebir tanıklık yapmış ve bu uğurda savaş vermiş cepheye mermi taşımış kadınlarımızdan sadece biri. İstiklal Savaşı’nda yitirdiğimiz tüm şehitlerimizi gazilerimizi saygı ve hürmetle anıyorken bize ve Türk Gençliğine 19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramını hediye eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun silah arkadaşlarını saygıyla yad ediyorum. İşte o günlerden bu günlere ulaşan bir asil milletin evlatları olarak da “19 Mayısın 100 yılında biz hepimiz bu güzel vatana kurban oluruz, esarete asla boyun eğmeyiz” diyorum.
YORUMLAR