Kendisi için varlık
Şadıman Şenbalkan

Şadıman Şenbalkan

Kendisi için varlık

16 Eylül 2019 - 12:42

VARLIK VE HİÇLİK
Hayatı anlayıp anlamdırma cabasında hiç kimsenin bir başkası yerine ölemeyeceğini anlayıp, ölümü olduğu kadar hayatı da kendinin kılmaya çalışmak insanın yaşayan varlık olarak altın kuralladır felsefenin değişmezlerinden.   Felsefi açıdan da tümevarımsal bir yürütme biçiminde doğa bilimleri ve sosyal bilimlerden etkilenen yine insandır ve insan zekâsıdır. Onun içindir ki zekâyı insana özgü nitelik ve niceliklerde baş tacımızda tutarız. Buradan çıkarım yapacak olursak zeki insanlarla insanlık yol alır. Kendisi için zeki olanları buradan ayırıyorum. Zekâsını insanlık için kullanan bilim insanlarını da her daim minnetle anıyoruz. Epistemolojik açıdan insan varlığı bilgiyle harmanlanırken, hayat yaşayış tarzı ve deneyimle harmanlanırken; ben sen o biz hepimiz betimlemelerimizle hayatımızın içinde ilerlerken bilge olabilir miyiz? Bilge kişi olmak için okumuş olmak, yazmak ya da akademilerde dirsek çürütmüş olmak mı gerekiyor sadece? Gelgelelim herkes bilirkişi herkes bilmiş! Gerçekte öyle mi? Olabilir mi böylesi bol keseden dağıtılmayan ama söke söke alınan bilim ve bilimin insanı içine çeken amaç ve insana hizmet. Bilim insanı, insanlık için çalışan hayatın amacını belirleyen ve insan geleceğine odaklanmış kişidir vesselam… Her birine selam olsun… Tüm ölmüş bilim insanlarına da Allah’tan rahmet dilerim… Edison’a müteşekkirim zira. Ve  tüm bilim insanlarına da.
HAYATIN KENDİSİ İNSANLA
İnsansız bir dünyada tek başına olmak düşüncesi bile ürkütücü…  Bomboş bir dünyada tek tük ve ilkel insanla olmakta zor olsa gerek. Kalabalık insan topluluklarında olmak insanın insanca yaşama katkısında. Katıksız evla ama; ama’sı insan öbür insanı değil kendi insan yanını bulmadan yaşayıp gidiyorsa; dünyada yaşıyor mu  o insan acaba? Ya da yaşadığını mı sanıyor! Bu tiplerden o kadar çok var ki… Bu gibiler anca kendileri için yaşayan, benciliğin en üst kademesinde kendine insaflı olarak yaşayıp gidiyor bu dünyada…   Yaşamın gelip geçiciliğinde salt kendi yolunda mı insan? Elbette herkes kendi işine bakacak. Fakat seni de görmezden gelmeyecek. İnsan diyalektikle var olursa ne ala. Sonrası:  Ya sonra? Her insan ölümlü değil mi ama. Bundan sebep ortak bilinçle hiç tanışmamış bir zihin Piaget’in Ahlak Gelişim Kuramından bir haber yaşar veya yaşamaz.  Bundan ötürüdür ki kendi öz benliğini ve  ahlakı algıladığı bir biçimde yansıtır  ve yaşam şekline göre hayatına taşır  insanoğlu.
Bir kadın düşünün ki,  genç yaşında dul kalmış ve çocukları için adeta ‘saçını süpürge etmiş’ ve ömrünü çocuklarına adamış… Var mı öyle kadınlarımızdan? Hem de sayamayacağımız kadar çok. Tarla da fabrikada ev içi temizlik işlerinde günü kurtarmak telaşıyla; bir lokma ekmek için çalışmış durmuş. Evlatlarından hiçbir karşılık beklemeden, çalışmak için kendini var edip, çalışırken kendini yok sayan bir değil birçok kadın… Kadının hası ekmeğin hası gibidir, anne kokusu buradan mı gelir evlatlara? Baba sözcüğü bile ağız dolusu baba çağrımızla varlığıyla bize kol kanat gererken çocuk olmak isteriz çekirdek ailemizin bizimle olduğu o yerlerde ve yeniden ve de her daim… Kim tasasız gamsız çocukluk günlerini özlemez ki… Çocuk evin neşesiyse ve toplumun geleceğiyse aile içi güzellikle toplumsallaştığı okulla var olurken yetişen insanın ta kendisidir.
İNSANLAR ÇEŞİT ÇEŞİT
“Kimi insan doğuştan mı şanslı” diyor şansla tanışmamış bir diğer insan? Ya da açgözlü! Kendi şansına daha çok daha fazla katmak, karşısındakine ne olmuş ne bitmiş düşünmeden “hep ben hep ben” diyerek, duygudaşlık yoksunu olarak çevremizde dolanır durur. Yardımseverliğin insanı insan yapan yanına uğramadan kendisi için yaşar bu gibi tipler. Boş konuşur, kendiyle ilgilidir dünyası. Susmak nedir bilmeyen böyleleri sizi kendi özel hayatına dâhil etmez ama her bir iç derdini size nakleder. Sizinle yüz yüze görüşmese de hemen her gün telefonla içindekileri kusar size. Her kim onu kızdırmışsa kötüler de kötüler. “Kötü kimdir gerçekte” dersiniz insani düşüncelerinizde. Böylelerinden uzak durmakta fayda var… Çünkü külliyen zarar… Kendi için size negatif yükleyen ve aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önünüze koyanlar bencilden öte kötüdür. Kötü sizin ne olacağınıza bakmaz, kendi çıkarı her neyse sizi araç olarak görür. Kıskançtır da. Acımasızdır ve yalandan sevgi gösterisi yapar ama aldanmayın siz ona. Bir de entrikacılar var… Bular da çok tehlikeli tipler. Şiddetçiler ve şiddeti yaşam biçimi olarak hayatının merkezine oturtmuşlar da ibadullah…
İZMİR DE SANATÇIYA SALDIRI
Biz eskiden kötü bir laf etsek, “ağzına biber sürürüm” derdi annelerimiz. Demek ki eğitim ailede başlıyormuş. Ünlü oyunca Şevket Çoruh ve Murat Akkayonlu tiyatro oyunlarını sergilemek için gittikleri İzmir’de talihsiz bir olay yaşadı. Sokak hayvanlarına zarar veren bir grubu uyaran oyuncular saldırıya uğradı.
İzmir’de insana ve diğer yaşayan canlılara zara veren şiddet saldırıları yakışmadı!  Kaldı ki şiddet ve türevlerinde sanatçı duyarlılığındaki olgular; hiçbir canlıya şiddet göstermez ve gösterini de uyarır gerçeğindeyiz.  Gerek sanatçıya gerekse hem insana hem canlıya yapılan her tür şiddeti kınıyor ve İzmir gibi medeni bir şehirde bu gibi tiplerin nereden hangi kültür ve şiddet öğesinden beslendiğini merak ediyoruz.  Nerdeyse dilimde tüy bitti şiddet var şiddet diye… Kim dinledi ki beni!  Bir dinleyin bakalım hele… Gelin hep birlikte şiddettin üzerini çizelim çağrıma kimse ses vermedi ama yılmadım. Çünkü şiddet devam ediyor ve bu böyle gitmez. Şiddete dur demekle boş söylemle de bu iş çözülmez. Eğitim eğitim ve çareler demeye devam ediyorum… Edeceğiz değil mi?
İZMİR BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI TUNÇ SOYER’E BİR YAZARDAN HOŞ OLMAYAN SÖZLER
Sana ne be kardeşim belediye başkanımızın İzmir’in 9 Eylül Kurtuluş gününde verdiği resepsiyonda yaptığı danstan!? Sana ne… Hem dans etmek güzeldir. Ruha iyi gelir… İsteyen dansta eder, hora da teper…  Dolayısıyla başkalarında açık arayan ve böyle beslenen negatif düşünceli kimselere de müzik dinleme ve dans terapisi tavsiye eder psikologlar. Ayrıca dans stres atmaya birebir, şahsen denedim iyi geliyor insana.
Gelgelelim köşe yazarının yaptığı o çirkin tanımlama; ayıp kaçıyor seçilmiş ve hizmet için var olan farkındalığı yüksek ve de insanı kucaklayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e ne demeye ve ne için eleştirinin dozunu kaçırıyorsunuz?! O yazar kimliğindeki beyefendinin ayıptan haberi var mı bilmem ama söylemleri ayıp işte. Üstelik dans etmekte insanca ve toplumumuzda ve birçok toplumlarda; düğünde dernekte yaptığımız beraberlik bilincinde bir kültürdür.  Üstüne üstlük Tunç Başkan HALK adamı, HALK insanıdır. Sendir, bendir… Bencil değildir… Olduğu gibi bir kimliktir görünen hissedilen var olanda. Ki insan yanı olan herkes oynar da ağlarda… Oynamakta insana öz, ağlamakta ve üzülmekte…  Eleştirinin boyutunu kaçırmak ve hakarete varacak sözler etmekse insan olgusuyla bağdaşmıyor. Onun için insan için kendisi için varlık olan insan, başkalarını rahatsız eden hal ve tavırlarını toplumsal normlara göre yaparken de bazılarının hışmına uğrayabiliyor. İnsan olmanın gerekliliğinde başkalarına zarar vermeyen, hatta faydası dokunan insanla güzeldir dünya… Ötesi laf ki ne laf… kısacası lafı-güzaf.
 
 

YORUMLAR

  • 4 Yorum
  • Melek
    5 yıl önce
    Oyun oynamak herkese yakışır. Tunç Başkana da yakışıyor çünkü orada saf hal var ve insanca haller var. Maalesef insanoğlu kendisi için varlık olmayı sürdürüyor. Güzel bir yazı... Bilgiler için teşekkürler..
  • Serap auvaz
    5 yıl önce
    Canım çok mükemmel makale olmuş bence sen roman yazma bu tür insan ilişkileri üzerine çok başarılı bir gözlemcisin dağa başarılı olacağına inanıyorum kutluyorum başarılarının devamını diliyotum
  • Maviş Cantürk
    5 yıl önce
    Hayvanlara yapilan şiddet, insanlara yapilan antiçağ dışı kalmıs eleştiriler, çevremize atılan çöpler her ne kadar bu konu dışı olsa da insanım diyen hiç kimseye yakısmıyor. Kalemine emeğine sağlık Şadımancığım.
  • Şener baba
    5 yıl önce
    Her zamanki gibi bilgiyle donanımla yazılmış yazınızı keyifle okudum. Yüreğinize sağlık