KADIN, HANIMEFENDİ DOLAYISIYLA İNSAN FAMİLYASINDAN OLAN DİŞİ
Kadın: Erişkin dişi insan, hatun, bayan, hizmetli kadın gibi sıfatlarla da nitelenen biz dişilere verilen adlar kadını tanımlarken “kadın insandır” öncelikle diyelim.
Kadıncağız da olduk… Kızcağız da… Neden olduk?: Bize acıma duygusuyla yaklaşanların bize yakıştırdığı tabirle var mı olduk? Yoksa mazlum mu sayıldık? Milli yemeklerimizden ‘Kadınbudu Köfte’ ismini bizden alınca yemekte adımız da oldu ve imzamızda.
Kadıncık, kadınlara sevgiyle yaklaştığını vurgulayan kelime ile bize yakıştırıldı. Türkçe de kadın sözcüğü ‘Katun’ sözcüğünden geliyor. Bu sözcüğün tarihi gelişimi ile ‘Katun’, size kadın ya da hatun olarak gelmiş ve de sizi nitelemiş. Eşine “Bizim hatun” diyen erkekler vardır mesela. Veyahut ta bizim kadın… Eşleşen kelimeler bize bizi tarif ederken “biz insanız be yahu” diye konuşurken biz, “yuvayı yuva yapan, insanı seven, çocuk doğurup bakan, sizi adam eden de biziz baylar, beyefendiler” diye bas-bas bağırdım da sesimi duydunuz mu?
KADININ OLDUĞU YERDE HERŞEY GÜZELDİR
Elimizin değdiği her şey ışıldarken hayat bizlerle güzel ey erkekler… İhtiyaçlar bizden sorulurken; temizlik bizde, saflık karşıtıyla bilgelikte ve yine bizde. Gece karanlığından aydınlığa vuran dem de ay ışığı yüzünü güneşe devrederken ortalığı aydınlatan bin bir renkle renklenen hayatın içiyiz çünkü biz.
Evimizi derleyip toplamak, eşimizi ve çocuklarımızı bakmak gibi yükümlülüklerimizin yanı sıra sosyal hayatın üreteni de biziz.
Evet, üreten biziz. Tarlada, fabrikada, tıpta, mimarlıkta, sanatta ve öğrenen, öğreten de biziz. Bunun yanı sıra ev işi işçiliği bizde, ailenin yönetimi size gibi görünse de yine bizde… Lakin önceki yüzyıllarda ve yüzyıllardır kadın, birinci sınıf insan sayılmadan Ortaçağ zihniyetinde savrulurken; prenseste doğsa yine ikinci cins gibi gösterilmiştir. Kadının günümüze kadar gelen öyküsünde tarihi değişimle bugünlere ahla-vahla geldik. Değerimiz çiçeklerle, mücevherle işaret edilirken yahu bir dakika durun bakalım! Yahu; “sizin değeriniz kaç ayar ” demedik de ondan ötürü daha az mı olduk erkeklerin yanında?!
SEÇME VE SEÇİLME HAKKIMI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E BORÇLUYUM
Seçme seçilme hakkını dünyada ilk almış bir milletin evladı olarak ve Türk Kadınına seçme seçilme hakkını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün uzak ve ileriyi gören dünya görüşüyle 5 Aralık 1934 te Türk Kadını, milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Burada ayrımcılık yapılmadı ve kadın da siyasi arenada erkekle birlikte oldu. Biz kadınlar olarak ta, Atamıza çok şey borçluyuz. Latin alfabesi ile okuma yazma öğrenmekten başlayıp, çağdaş modern kadını 1934 lerde bulduk çünkü. Türk Kadını Ata’sının ona verdiği haklarla, iş hayatına ve sosyal yaşama girdi. Erkeklerle kaçgöç olmadan medenice ve berberce çalışıp didindik. Ve bizim yerimiz sadece evimiz değil tüm cemiyet hayatında oldu. Ata’mızın yaptığı inkılaplar, Çocuklarımıza armağan ettiği 23 Nisan… Gençlerimize verdiği değer 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı… Ve ve say say bitmez ilke ve inkılapları ve de çağdaş medeniyet yolu… “Buradan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla anıyor, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum… Işık içinde yat Atam…” diyorum.
KADINA ŞİDDETLE BAŞA ÇIKABİLİRİZ BELEDİYE BAŞKANLARIM VE EŞLERİYLE HEP BERABER
“O ne!” demeyin… Tarihler boyunca süregelen şiddet ve türevleri biz kadınları vururken kim bize reva görüyor “şiddet” denen gerçeğimizi?! Hem de 21 yy da… Olacak iş değil ama oluyor. Dövülüyoruz, sövülüyoruz, yok sayılıyoruz ve de güçlü kadın okumuş kadın olsak bile “cam tavana” tosluyoruz!
‘Kadına Şiddet Madalyonun Öbür Yüzü’ adlı kitabımda da vurguladığım gibi kadına şiddetin nedenleri birçok… Ama biz kadınlar da birçoğuz ve bu işin üstesinden geliriz…
Aile içi şiddetin nedenlerini anlattığım kitabımda ve yaptığım söyleşilerde dile getirdim ama bu önemli konu tek başına aşılamaz.
Kadına şiddetin gözlenmesi ve şiddeti yok etmenin bir başka açıdan çaresi de yerelde başlamalı ki kadın, o yereldeki kültürel yayılmada maddi manevi kültürün içten dışa doğru yayılmasını sağlayabilsin. Ve bu konuda ülkemizdeki belediyelere iş düşüyor. Kültürel değişmede zaman içinde ve uygun koşullarda sağlandığı takdirde kültürel yozlaşma olmadan içe bakılarak, neden-sonuç ilişkisinde şiddetin gelişinin altında yatanları anlayıp, yok etmek üzere kolları sıvayabiliriz.
SAYIN NEPTÜN SOYER’E ÇAĞRIM VAR
Buradan İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’in eşi Sayın Neptün Soyer Hanımefendiye bir çağrım var: Efendim, gelin biz kadınlar olarak şiddet ve türevlerini beraberce bitirelim. Şiddetin görüldüğü yerlere hep beraber gidelim ve kadınlarımızın yaralarını saralım… İsterseniz ve dilerseniz tüm Türkiye de şiddet gösterilen bölgeleri bulmak üzere yola çıkalım ve şiddet göstermeye meylettiren her olguyu irdeleyelim. Şiddet mağduru eşleri, nedenlerini ortaya çıkartıp ‘bu kangren’ olmuş yarayı bir hekim titizliğiyle tedavi edelim.
Bilindiği üzere şiddet, dayak ötesi ölümle sonuçlanan sosyolojik bir gerçektir. Bundan ötürüdür ki bu vaziyeti ‘kadın insanlar’ olarak bizler çözeriz. Üniversitelerle el-ele, sivil toplum kuruluşları desteği ile… Sosyolog, psikolog ve bu konuda donanımlı kişilerle… Olursak bende naçizane şiddeti bitirmek için çare bulmaya varım. Şiddeti bitirmek adına var mısınız Neptün Hanım var mısınız?”
Kadına şiddet kitabımda baş sayfa da biz kadını anlatmaya çalışarak yazdığım ‘Kadın İnsan’, “lirik tadında bir şiir mi” desem, bilemedim Karar sizin.
KADIN İNSAN
“Yapan benim…/Yıkan benim…/ Her taşın altından çıkan benim/ Feza benim, suç ve ceza benim/ Yarın bitince erden benim/ Havva’yım, Âdem’im/ Tek başına dünyayım/ Kâh akıllı kâh abdal/ Deli divane ayrı bir vebal/ Sütüm helal analardan/ Kız kardeşinizim ablanızım/ Hayatın bilinmeyen yollarında/ Karınız, kızınız, ananızım/ Gülerim ve ağlarım…/Nefes alır can taşırım/Severim, hissederim/ Yaratan’ın şaheseri…/ Ruhum bedenim… Canım…/ Ben insanım…”
YORUMLAR