“Efkârı-umumiye” demişken ‘nereden çıktı bu kelam’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Açıklayayım:(Çoğunluğun kanaatleri anlamına gelmektedir.)
Biriktirdiklerimden çıktı… Eski güzelliklerden, insanın iyisinden velhasılıkelam cebimden çıktı. Rahmetli sinema sanatçısı Sadri Alışık’ın oynadığı bizi kırıp geçiren bir o kadar da düşündüren ‘Pantolon Bankası’ filmine gitti anılarım. Bizim kuşak o filmleri, kapalı ve açık sinema kültürünü iyi bilir. Şimdinin zamanındaki gençler biliyor mu bilmem. Ama ve lakin öğretmek lazım, bildirmek elzem diye düşünüyorum.
O zaman bu zamandan bakınca; çoğunluğun kanaatleri katıksız sevgiden geçiyordu. Mizah anlayışı toplumun her kesimine hitap ediyordu. TRT’ de gösterilen ‘seksenler dizisi’ örneğindeki gibi. Komşuluk hakkı, saygı ve kahramanların gözünden gönlümüze süzülen yaşanmışlıklar… Hem eğlendiriyor, hem de yaşadığımız o döneme ait bilgilendirirken de düşündürüyor şimdi.
KADIN İNSANA ŞİDDET DOĞADAKİ DOSTLARA ŞİDDET
Şiddeti yıllardır konuşuyor, üzerine üzerine mi gidiyoruz? Bu hal bu gidişat; tartışılır da şiddeti bitirmek için çareler aranmaz mı? İnsanı temel alan bu olgunun sosyolojik ve psikolojik yapısını incelemeden araştırmadan bu derde deva bulunmaz ki… Şiddet ve türevlerini yok etmenin en önemli öğelerini hayata geçirmek için kolları sıvamanın vakti çoktan geldi, şiddet geçmeyecek yaramız olmamalı. Yetti hem de canımıza yetti yok edilmek çünkü. Yok sayılmak ayrı bir makale konusu ama cam tavana toslamayan nadir kadınlar vardır şüphe duymadan biliyorum. Nereden mi biliyorum… Hemen açıklayayım, ben de bir kadın insanım çünkü.
Şiddet ve kadın cinayetleri tırmanmışken; ‘Cinnet mi geçiriyoruz’?
Keza hayvanlara şiddet uygulayan kimseler de var ve haince. Ahım var o insafsızlara… İnsana ve hayvana yapılan her türlü şiddette psikolojik unsurlar ‘kabak gibi’ ortada. Doğadaki hayvandan ne istiyorsun a zalim… O ağzı var, konuşması yok hayvandan insan olduğun için değerlisin de o senden daha az mı değerli? Bu dünyadaki tek yaşam hakkı senin mi?
Yapma etme eyleme ile bu iş çözülmez. Bu gibilerinin ruhsal tedaviden geçmesi, dünü; hatta yaşadıklarının krokisi çıkmalı ki anca iyileşsinler. Nasrettin Hocanın meşhur sözüyle: ‘Testi kırılmadan’.
KÜFLENMEK
Küf kötü kokar, küf kokusu rutubeti çağrıştırıyor, nitekim yüzeyde birikmiş suyun sürekli durması küfü oluşturuyor. Veyahut ta havayla temas eden yiyeceklerde, sandıklarımızda bazı mikroorganizmaların oluşturduklarıyla küf oluşabilir. Ekmeklerimiz uzun süre durunca küfleniyor, yemeklerimize kullandığımız lezzet unsurumuz salçalarımızın hemen üstü küfleniyor. Mamafih küfle arkadaş olmuş ‘küflü peynirimiz’ var. Ne derece güvenilir? Bilenlere sormak, tüketicinin işi, aydınlatmak ve bilgilendirmekte üreticinin işi değil mi ama.
“Nereye baksam küf kokuyor” derken etrafa bak diyen birileri var mı var…
‘Maviküf’ diye bir tabiri vardır eskilerin. O küf, hayata can verenleri yok eder maazallah. Şahsıma münhasır tespitimde; spesifik açıdan bakınca “yazmaya yazmaya küflendim mi?” derken çıka geldi bendeki ben… Hem de tam bir ‘maviküf’ olacakken ben, yetişti imdadıma şu bendeki ben... Bu vesileyle bana sizlerin huzurunda yazma yetisini yeniden kazandıran; kendi aklıma ve fikrime ve tüm okurlarıma teşekkürlerimi bir borç bilir, her birinizi sevgiyle ördüğümüz somutlaşmada kucaklarım. Ne diyorsunuz bu işe? Ben merkezli olmama sözüyle sadece ben olamayan bir dünyada biz olup çoğalalım mı?
YORUMLAR