GEBELİK ZEHİRLENMESİ ERKEN DOĞUMA NEDEN OLMASIN!

Halk arasında 'gebelik zehirlenmesi' olarak bilinen preeklampsi, anne ve bebeğin sağlığını tehdit eden ciddi bir sağlık problemi. Gebeliğin 20. haftasından sonra tansiyon yükselmesiyle (140/90 üzeri) birlikte idrarda protein atılımına 'preeklampsi' deniyor. Hamileliklerin yüzde 2-8'ini etkileyen preeklampsi anne adaylarında başta böbrek ve karaciğer olmak üzere pek çok organda hasarlara, bebeklerde de gelişim geriliğine neden olabiliyor.

 Anne ve bebeğin sağlığını tehdit ediyor!

 Bebekte gelişim geriliğine yol açabiliyor!

 Gebelik zehirlenmesine dikkat!

 Acıbadem Fulya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Görgen, bu nedenle gebelik döneminde yapılan rutin kontrollerin son derece önemli olduğuna dikkat çekerek, “Normal bir gebeliğin takibinde gebelik boyunca annede meydana gelen fizyolojik değişiklikler ve bebeğin gelişimi izleniyor. Tüm bu süreç çoğu zaman normal şartlarda sorunsuz seyrederek doğum gerçekleştiriliyor. Ancak bazı annelerde gebeliğe bağlı istenmeyen durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle takiplerde, gebeliğe bağlı anne veya bebek açısından riskli durumların tespit edilip takip edilmesi anne ve bebek sağlığı açısından önem taşıyor. Preeklampsi de gebeliğe özgü plasenta kaynaklı bir hastalıktır. Hafif ve ağır formları vardır. Yakın takip yapılarak riskli durum gelişmeden doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor” diyor. 

 

Gelişme geriliğine neden olabiliyor

Preeklampsi tedavi edilmezse gebelik sırasında anne ve bebekte ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor. Öyle ki preeklampsi bulgularının ağırlaşması anne adayında sara nöbeti gibi şuur kaybı ile çırpınma, beyin kanaması, kanda pıhtılaşma bozukluğu, akciğer ödemi ve karaciğerde kanama şeklinde çok ciddi durumlara yol açabiliyor. Bebekte ise plesantanın erken ayrılması, erken doğuma bağlı prematürite, yeterli oksijen ile besin alamadığı için gelişme geriliği, oksijen azalmasına bağlı olarak nörolojik sorunlar gelişebiliyor. 

 

Risk faktörlerine dikkat!

Gebelikte gelişen ve pek çok organı içeren sistemik bir hastalık olan preeklampsi plasenta (bebeğin eşi) kaynaklı bir hastalık. Öyle ki doğumla birlikte plasentanın da vücuttan çıkmasıyla annenin sorunları geçiyor. Önceki gebeliklerinde preeklampsi sorunu yaşamak, çoğul (ikiz) gebelikler, diyabet, kronik hipertansiyon ve böbrek hastalıkları ile otoimmun hastalıklar, gebelik zehirlenmesinin önemli risk faktörlerinden. İlk gebelik, 35 yaş üzerinde hamile kalmak, obezite (Vücut kültle indeksi > 30) ile ailede preeklampsi hikayesi de orta derecede risk faktörlerini oluşturuyor. Risk faktörü olan anne adaylarında hamileliğin erken dönemlerinde başlanan düşük doz kan sulandırıcı, preeklamspsi riskini yüzde 17 oranında azaltıyor. Prof. Dr. Hüsnü Görgen, düşük doz kan sulandırıcı ilaca hamileliğin 16. haftasından önce başlandığına ve bu tedavinin doğuma kadar devam ettiğine işaret ederek, “Düşük doz kan sulandırıcı kullanımı ağır preeklampsi tablosunda bebekte gelişme geriliği riskini de düşürüyor. Aynı şekilde preeklampsi riskini azaltmak için kalsiyum tedavisi de uygulanabiliyor.” diyor. 

 

Düzenli tansiyon ölçümü çok önemli

Preeklampsi başlangıçta genellikle belirti vermediği için rutin gebelik kontrolleri tanı konulmasında büyük önem taşıyor. Teşhis ve takibinde en önemli nokta ise anne adayına muayenelerde düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılması. Ayrıca yüksek tansiyon (140/90 üzeri), el, ayak ve yüzde ödem, baş ağrısı, görmede bulanma, karnın sağ üst kısmında ağrı, bulantı ile kusma gibi sorunlarda zaman kaybetmeden hekime başvurmak yaşamsal öneme sahip oluyor. Prof. Dr. Hüsnü Görgen, preeklampsi tanısının tansiyon takibi ve kan-idrar testleriyle konulduğunu belirterek “Yüksek tansiyon tanısı için kan basıncı en az 2 kez 4-6 saat arayla ölçülüyor. Ayrıca tansiyon yükselmesiyle birlikte kanda trombosit sayısının düşük olması, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma olması preeklampsi tanısını koyduruyor. Gebelik öncesi kronik hipertansiyonu olan anne adaylarında 20. gebelik haftasından sonra idrarda protein görülmesi de preeklampsi olarak değerlendiriliyor.” diyor. Normal gebelik takipleri sırasında yüksek tansiyon saptanan hastalar bebek ve anne sağlığı açısından yakın takibe alınıyor. 

 

Hastaneye yatış gerekebiliyor!

Hafif preeklamsi tablosunda anne adaylarının düzenli olarak takip ve tedavi edilmeleri yeterli geliyor. Anne ve bebeğin sağlığında olumsuz bir gelişme olmadığı takdirde, doğum gebeliğin 37. haftasından sonrası için planlanıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Görgen, ağır preeklampsi durumunda ise tedavinin hastanede sürdürüldüğünü belirterek sözlerine şöyle devam ediyor, “Sara nöbetini önlemek amacıyla magnezyum ve yüksek tansiyon için antihipertansif tedavilerine başlanıyor. Ağır preeklamptik anne adaylarında doğum 34. hamilelik haftasında planlanıyor. Ancak anne veya bebeğin sağlık durumunda kötüleşme olursa doğum tarihi öne çekiliyor.”

 

 

Acıbadem Fulya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Görgen, bu nedenle gebelik döneminde yapılan rutin kontrollerin son derece önemli olduğuna dikkat çekerek, “Normal bir gebeliğin takibinde gebelik boyunca annede meydana gelen fizyolojik değişiklikler ve bebeğin gelişimi izleniyor. Tüm bu süreç çoğu zaman normal şartlarda sorunsuz seyrederek doğum gerçekleştiriliyor. Ancak bazı annelerde gebeliğe bağlı istenmeyen durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle takiplerde, gebeliğe bağlı anne veya bebek açısından riskli durumların tespit edilip takip edilmesi anne ve bebek sağlığı açısından önem taşıyor. Preeklampsi de gebeliğe özgü plasenta kaynaklı bir hastalıktır. Hafif ve ağır formları vardır. Yakın takip yapılarak riskli durum gelişmeden doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor” diyor. 

 

Gelişme geriliğine neden olabiliyor

Preeklampsi tedavi edilmezse gebelik sırasında anne ve bebekte ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor. Öyle ki preeklampsi bulgularının ağırlaşması anne adayında sara nöbeti gibi şuur kaybı ile çırpınma, beyin kanaması, kanda pıhtılaşma bozukluğu, akciğer ödemi ve karaciğerde kanama şeklinde çok ciddi durumlara yol açabiliyor. Bebekte ise plesantanın erken ayrılması, erken doğuma bağlı prematürite, yeterli oksijen ile besin alamadığı için gelişme geriliği, oksijen azalmasına bağlı olarak nörolojik sorunlar gelişebiliyor. 

 

Risk faktörlerine dikkat!

Gebelikte gelişen ve pek çok organı içeren sistemik bir hastalık olan preeklampsi plasenta (bebeğin eşi) kaynaklı bir hastalık. Öyle ki doğumla birlikte plasentanın da vücuttan çıkmasıyla annenin sorunları geçiyor. Önceki gebeliklerinde preeklampsi sorunu yaşamak, çoğul (ikiz) gebelikler, diyabet, kronik hipertansiyon ve böbrek hastalıkları ile otoimmun hastalıklar, gebelik zehirlenmesinin önemli risk faktörlerinden. İlk gebelik, 35 yaş üzerinde hamile kalmak, obezite (Vücut kültle indeksi > 30) ile ailede preeklampsi hikayesi de orta derecede risk faktörlerini oluşturuyor. Risk faktörü olan anne adaylarında hamileliğin erken dönemlerinde başlanan düşük doz kan sulandırıcı, preeklamspsi riskini yüzde 17 oranında azaltıyor. Prof. Dr. Hüsnü Görgen, düşük doz kan sulandırıcı ilaca hamileliğin 16. haftasından önce başlandığına ve bu tedavinin doğuma kadar devam ettiğine işaret ederek, “Düşük doz kan sulandırıcı kullanımı ağır preeklampsi tablosunda bebekte gelişme geriliği riskini de düşürüyor. Aynı şekilde preeklampsi riskini azaltmak için kalsiyum tedavisi de uygulanabiliyor.” diyor. 

 

Düzenli tansiyon ölçümü çok önemli

Preeklampsi başlangıçta genellikle belirti vermediği için rutin gebelik kontrolleri tanı konulmasında büyük önem taşıyor. Teşhis ve takibinde en önemli nokta ise anne adayına muayenelerde düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılması. Ayrıca yüksek tansiyon (140/90 üzeri), el, ayak ve yüzde ödem, baş ağrısı, görmede bulanma, karnın sağ üst kısmında ağrı, bulantı ile kusma gibi sorunlarda zaman kaybetmeden hekime başvurmak yaşamsal öneme sahip oluyor. Prof. Dr. Hüsnü Görgen, preeklampsi tanısının tansiyon takibi ve kan-idrar testleriyle konulduğunu belirterek “Yüksek tansiyon tanısı için kan basıncı en az 2 kez 4-6 saat arayla ölçülüyor. Ayrıca tansiyon yükselmesiyle birlikte kanda trombosit sayısının düşük olması, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma olması preeklampsi tanısını koyduruyor. Gebelik öncesi kronik hipertansiyonu olan anne adaylarında 20. gebelik haftasından sonra idrarda protein görülmesi de preeklampsi olarak değerlendiriliyor.” diyor. Normal gebelik takipleri sırasında yüksek tansiyon saptanan hastalar bebek ve anne sağlığı açısından yakın takibe alınıyor. 

 

Hastaneye yatış gerekebiliyor!

Hafif preeklamsi tablosunda anne adaylarının düzenli olarak takip ve tedavi edilmeleri yeterli geliyor. Anne ve bebeğin sağlığında olumsuz bir gelişme olmadığı takdirde, doğum gebeliğin 37. haftasından sonrası için planlanıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Görgen, ağır preeklampsi durumunda ise tedavinin hastanede sürdürüldüğünü belirterek sözlerine şöyle devam ediyor, “Sara nöbetini önlemek amacıyla magnezyum ve yüksek tansiyon için antihipertansif tedavilerine başlanıyor. Ağır preeklamptik anne adaylarında doğum 34. hamilelik haftasında planlanıyor. Ancak anne veya bebeğin sağlık durumunda kötüleşme olursa doğum tarihi öne çekiliyor.”